30 Nisan 2008 Çarşamba

Pratik Plazma!


En azından plazma havasını veriyor, olabilir yani.

Düşme Korkusu

Şehrimizin futboldaki temsilcisi Konyaspor ve basketboldaki temsilcimiz Mutlu Akü Selçuk Üniversitesi bu sene düşme korkusunu çok yakından hissettiler. Neyse ki korkulan olmadı. Her iki takımımızda liglerinde kalmayı garantilediler. Geçmiş olsun.

Yatırımlar

Çalıştığım şirkette yatırım tablolarını takip ettiğim için eve yapacağım tüm alımlarda bilânçocu tarafım öne çıkıyor. Önce bir ödenek tahsisi; sonra alım süreci ve aldıktan sonra sabit kıymet kütüğüne giriş. Utanmasam ev için bir demirbaş defteri tutacağım. Arızalananları Sabit kıymet kütüğünden ihraç edeceğim filan… Ama her alınan malzemenin ardından şöyle bir bakıp; “Bunu da hallettik” diyorum. “Şimdi sırada ne var?”

Turksat-Formula Bağlantısı

Araba kullanmayı geç öğrendim. Tam anlamıyla araba kullanmam ancak 24 yaşımda gerçekleşti. Ama hız sporlarına özellikle Formula 1’e olan tutkum her zaman vardı. Önce NTV ve sonra da CNNTURK’ teki yayınları hep büyük bir zevkle takip ettim. Ve bir gün tamda Formula 1 2008 sezonu başlayacakken CNNTURK gitti ve yerine TNT denen ucube kanal geldi. (Gerçi şimdi Lost’u yayınlıyor 1. sezondan itibaren, Türkçe versiyonu çok komik oluyor bu arada) Büyük şok! Nereye gitti bu kanal? İnternette yapılan bir yazışma ve acı gerçek: CNNTURK artık D-Smart’ta veya Turksat uydusunda. Ne yapmalı? Zaten NTVSPOR gibi tam benlik bir kanalı da çanak antenim olmadığı için izleyemiyordum. Çare yok aldık bir çanak. Hem çok pahalı değil hem de güzel bir cihaz. Biraz ani oldu ama bitti. Artık uydu yayınlarına sahip bir adamım. Formula 1 tutkumuz hız kesmeden devam ediyor. Serhan Acar’ın anlatımından, o müthiş motor sesinden, geç frenaj’dan, pit stop’tan, yumuşak lastiklerden, ferrariden, müthiş start çekişmelerinden daha fazla uzak kalamazdım zaten.

Oktay Sinanoğlu

Günlük yaptığım bu uzun yolculukları kendime faydalı hale getirmek için bulduğum yol; Okumak… Bu iş için öncelikle vakti zamanında merdivenlerini çokça aşındırdığımız İl Halk Kütüphanesine üye oldum. Kütüphaneye ve okumaya zaten çok uzak değilim. Ama artık yaşımız 30, çoluk çocuğa karışmışız. Ahmet Günbay Yıldız romanları hafif kalabilir sanki. Kısa süreli bir arayıştan sonra tesadüfen Oktay Sinanoğlu kitaplarına rastladım. Türk Aynştaynı-Oktay Sinanoğlu Kitabını bir yerlerden duymuştum. Neyse, tamamen tesadüf eseri ama büyük bir isabetle 2 kitabını aldım. Bir çırpıda, su içer gibi okudum kitapları. Aklımda kalanları paylaşmak istiyorum:

* Teknik bilimler her zaman için idari bilimlere göre daha güzel, gelişmeye açık. Bir iktisat bölümü mezunu ve Kamu’da çalışan bir muhasebeci olarak bunu rahatlıkla söyleyebilirim. Çocuğum için meslek seçme şansım olursa kendisine kesinlikle teknik bölümleri tavsiye edeceğim.
* Eğer beyin içerisinde kullanılan ve kullanılmayan alanlar şeklinde bölümler var ise bir fizikçi veya matematikçinin beyni, bir muhasebeciden en az 3–4 kat daha fazla çalışan alana sahiptir. Bu kesin.
*Ülkeler için zenginliğin asıl kaynağı üretimdir. Özellikle günümüz Türkiye’sinde üretim kaygısı olmadan sınırsız bir şekilde tüketim güdüsü taşıyan bir halkız artık. Bu kötü. İsrail’den bir avuç domates tohumu almak için 4 tır dolusu mal verdiğimizi öğrenmek insanın canını sıkıyor.
* Yıllardır ülkemizin tarım anlamında kendi kendine yeten bir ülke olduğu masalı ile büyüdük. Geçmişte belki öyleydi, ama dediğim gibi; Geçmişte!
*Ülkede eğitim kesinlikle anadilde verilmelidir. Kimya, tarih, fizik vb. bilimleri hem de daha lise çağlarında İngilizce dilinde vermek eğitimin hedefinden uzaklaşması demektir. Sen önce öğrencilere kendi ana dilinde bu ilimleri öğret; İhtiyaç ise bir yabancı dil öğretmek disiplinli bir çalışma ile 3 aydan daha uzun sürmez zaten.
* Bir Türk olarak çok erken yaşta dünya bilim tarihine ismini yazdırmış, çok şey başarmış, Kimya literatüründe hala bir otorite: Oktay Sinanoğlu
* Geçte olsa kendisinin kitaplarını okuduğum, görüşlerinden faydalandığım için kendimi şanslı hissediyorum

Yolculuk

Malum Konya’da yaşıyorum. Ev Küçükkumköprü’de. İşyerim Yeni Otogar civarında. Hepsi hepsi 17 km. bir mesafe. Ama işyerine ulaşmamı sağlayan servis aracı Karaman Yolu-Beşyüzevler-Medaş gibi akıllara zarar bir güzergâh izleyince yolculuk abartısız 38 Km.ye ulaşıyor. Buda en iyi ihtimalle 45 dakika demek. İstanbul’da bu süre işyerine ulaşmak için kısa bile sayılabilir. Ancak burası Konya ve günde toplam 1,5 saatin yolda geçmesi yeterince yorucu. (Fotoğraf biraz insafsız oldu kabul ediyorum. Ortam bu kadar kötü değil, en azından oturuyoruz.)

Mola bitti

Uzun bir aradan sonra merhaba sevgili blog. Bu uzun aranın en büyük sebebi tabii ki yoğun iş temposu. Başımdan geçen birçok olay arada kaynadı. Neyse aklıma gelenlerden itibaren yazayım biraz.